9 Temmuz 2011 Cumartesi

Srebrenitsa Soykırımı : "11 Temmuz 1995" (İnsanlığın 2. Dünya Savaşı' ndan sonra gördüğü en utanç verici sahne)

  

















Srebrenitsa Soykırımı : "11 Temmuz 1995" Günü, Bebeğinden,İhtiyarına Kadar 12.000'in Üzerinde Boşnak Erkeğinin, BM Barış Gücü Askerleri Korumasında Ve Güvenli Bölgede Olmalarına Rağmen, Tamamının Üç Gün Süresince  Hunharca Katledildiği Soykırım.
SREBRENİTSA - 11 Temmuz, tarihin gördüğü en büyük soykırımlardan biri olan Srebrenitsa’nın onuncu yıldönümü. Birkaç günde katledilen 8 bini aşkın erkek ve gençten geriye, kimliği dahi tespit edilemeyen ve çoğu torbalarda saklanan milyonlarca kemik kaldı. Katiller serbest, öldürülen masum insanların kemikleri torbalarda, yakınlarını kaybetmiş Boşnak kadınlar ise gözyaşlarıyla kayıplarını arıyor.

Tuzla kent merkezinde prefabrik bir yapı... Sokağa girildiği anda burun direğini kıran kesif bir koku yükseliyor binalardan.Soğuk hava tertibatına sahip binalar, araçlar; bir uzay üssünde çalışıyormuş gibi özel kıyafetler giymiş, ağızları maskeli insanlar...


Yoğun bir tempoda çalışıyor insanlar; çünkü raflarda bekleyen 6 bini aşkın ceset torbası var. Burası Srebrenitsa’nın bakiyesi. Çalışanlar adli tıp uzmanları, ceset torbalarında bekleyenler ise Srebrenitsa’daki toplu mezarlardan çıkartılan Boşnaklara ait kemikler. Merkez, görenlerin kanını donduracak cinsten. Poşetlerde milyonlarca kemik incelenmeyi bekliyor. Türkiye’de patates poşetlemekte kullanılan kırmızı filelerde kafatasları, kemikler, cesetlere ait eşyalar var. Uluslararası Kayıp Kişiler Komisyonu’nun proje koordinatörü Zlatan Şabanoviç, depolarında kimliği tespit edilmeyi bekleyen 6 bini aşkın insana ait milyonlarca kemik olduğunu, bir cesedin kime ait olduğunu bulabilmek için bazen yıllarca uğraştıklarını, bütün akrabaları öldüğü için DNA testi yapılamayacak, dolayısıyla kimliği hiç belli olmayacak yaklaşık 4 bin kişi olduğunu anlatıyor. Poşetlerde kemikler, sabırla çalışan adli tıp uzmanları, dışarıda ‘bulduk’ haberini bekleyen binlerce Boşnak.

Visoko, Saraybosna’ya 45 dakika mesafede küçük bir kasaba. Buradaki bir hangarda da yoğun bir çalışma var. Bir yandan üzerinde barkod olan ceset torbaları giriyor, bir yandan da tabutlar. Tuzla ve Saraybosna’daki DNA merkezlerinde kimlikleri tespit edilen 610 Boşnak’a ait kemikler özenle tabutlara yerleştiriliyor. Sonra da yeşil örtüyle kapatılan tabutların üzerine barkod numarası yazılıyor. Görüntü, tsunami benzeri felaket yaşamış bir bölgeye aitmiş gibi. Fakat, yaşanan doğal bir afet değil. Dünyanın gözü önünde katledilen binlerce Boşnak’ın son yolculuğuna hazırlandığı yer burası. Toplu mezardan çıkartılan bir Boşnak’ın DNA merkezinde 4 yıl kadar süren bekleyişi son buluyor.

Bosna’nın Sırbistan sınırına yakın şehirlerinden Srebrenitsa yakınlarındaki Potaçari köyü girişi... İş makineleri sıra sıra mezarlar kazıyor. Ellerinde harita olan işçiler yerleri belirliyor, diğerleri de kazma kürekle mezarları hazırlıyor. Manzara ürpertici. Sıra sıra kazılmış yüzlerce mezar. İşçiler acele ediyor; çünkü hazırlanması gereken 610 mezar var.

Srebrenitsa’da, Tuzla’da, Saraybosna’da ve diğer şehirlerde... Binlere evde acılar tazeleniyor. Yüzlerce aile yıllardır beklediği güne hazırlanıyor. Anneler evlatlarını, genç kadınlar eşlerini ve çocuklarını son yolculuğuna uğurluyor. En azından başında dua okuyabilecekleri bir mezar olduğu için şükrediyorlar. Bu manzaralar Srebrenitsa’da yaşanan soykırımının onuncu yıldönümünde gelinen noktanın özeti. Dünyanın gördüğü en büyük katliamlardan birine şahit olan Srebrenitsa’da gündem hâlâ kayıplar, dönülemeyen evler, kimliği belirlenemeyen cesetler ve bir türlü bulunamayan savaş suçluları.

Geliyorum diyen katliam

 BM koruması altında olmasına rağmen İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da görülen en büyük katliamın yaşandığı Srebrenitsa’da olaylar aslında adım adım gelişiyordu. Şehir aylardır abluka altındaydı. Çok ciddi ilaç, gıda, su ve elektrik sıkıntısı vardı. Üstelik katliamdan bir ay önce Amerikan istihbaratı Sırp General Ratko Mladiç ile Yugoslav genelkurmay başkanı arasında saldırı planlarının yapıldığına dair istihbaratı da iletmişti. 8 Temmuz’da Sırplar Barış Gücü binaları dahil şehri bombardımana tutar. Bir gün sonra da kasabanın güneyindeki mülteci kampları bombalanır. Hollanda askerlerine ait bir ileri karakolu ele geçiren Sırplar, 30 Hollanda askerini esir alır. 10 Temmuz’da Hollandalı Yarbay Ton Karremans hava desteği ister; ama bu talep Saraybosna’daki BM Barış Gücü Komutanı Fransız General Bernard Janvier tarafından reddedilir.

Yarbay Karremans’ın yoğun talepleri üzerine uçaklar havalandı ve Sırplar geri adım attı. Bu tablo karşısında hava harekâtını erteleyen BM, ertesi gün yaşanacaklara davetiye çıkarıyordu aslında. Hollandalı Yarbay, Sırp Çetniklere, ertesi sabah 6’ya kadar Potaçari’deki ablukayı kaldırmazlarsa hava akınının tekrar başlayacağını bildirdi. Fakat, Sırp güçleri çekilmediği gibi hava akını da düzenlenmedi. Sırplar kendilerini korumakla görevli Hollanda askerlerine sığınmış Boşnakları öldürmeye başlamıştı ki iki uçak tekrar havalandı. Sırplar esir aldıkları 30 askeri öldürmekle tehdit edince hava operasyonları yine durdu. Saat 16.30’a gelindiğinde Sırp komutan Ratko Mladiç, Hollandalı askerlere bir ültimatom vererek Boşnaklara ait silahlarla birlikte teslim olmalarını istedi. 12 Temmuz’da kadın ve çocukları Tuzla’ya götürecek otobüs ve kamyonlar Srebrenitsa’ya geldi. Sırplar 9-70 yaş arasındaki bütün erkekleri sorgulamak üzere alıkoydu. 23 bin kadın ve çocuğun nakli tam 30 saat sürdü.

13 Temmuz’da Sırplar ellerindeki Hollandalı esirleri serbest bıraktı. BM ve Sırp güçleri arasında yapılan görüşmeler sonunda, Hollanda askerlerinin şehri terk etmesine izin verildi. Srebrenitsa ve çevresinde, çoğunluğu erkek 8 bini aşkın Boşnak etnik temizliğin kurbanı oldu. Sonradan ortaya çıkan video kasetlerinde Hollandalı tabur komutanı Tom Karremans ile Hollandalı General Kees Nicolai’nin kenti teslim ettikten sonra Ratko Mladiç’le bir araya geldikleri, şakalaştıkları hatta kadeh kaldırdıkları görüldü. Bunlar olurken Sırp Çetnikler Potaçari’de Müslümanları kurşuna diziyordu. Sırp milislerin sistematik tecavüzüne uğrayan kadınların Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne taşıdığı davalar halen devam ediyor. Katliamın baş mimarı Sırp lider Radovan Karadziç ve General Ratko Mladiç’in Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslimi içinse bekleyiş sürüyor.

Sadece üç günde 8 bini aşkın insanın katledildiği Srebrenitsa’da bir isim var ki pozisyonu diğer binlerce Boşnak’tan farklı. Çünkü o iyi derecede bildiği İngilizce sayesinde BM askerlerine tercümanlık yapıyordu ve Sırp askerleriyle BM askerleri arasındaki tartışmaların, pazarlıkların ve işbirliğinin şahidiydi. Hasan Nuhanoviç (35), 1993’te BM askerlerine tercümanlık yapmak için NATO bünyesinde işe başlamıştı ve memleketi olan Srebrenitsa’da BM askerleriyle birlikte çalışıyordu. NATO için çalıştığı 3 yıl boyunca bütün olaylara birinci elden şahitlik yaptı. Bugünlerde piyasaya çıkacak olan “BM bayrağı altında” başlıklı bir kitapta yaşadıklarını detaylarıyla anlatacak. Hasan Nuhanoviç, Bosna’da katliamın Srebrenitsa ile sınırlı olmadığını; savaşın başladığı 1992’den itibaren kademeli olarak katliamların yapıldığını, fakat toplu ölümler olmadığı için dikkat çekmediğini söylüyor.

BM askerlerine güvenmekle hata ettik

Srebrenitsa’daki Boşnakların kendilerini koruyan BM askerlerine güvenmekle büyük hata ettiğini belirterek, “Sırplar adım adım şehre yakın köyleri alıyor, kenti bombalıyorlardı. Bunlar olurken BM komutanları ‘Korkmayın, siyasi çözüm bulununcaya kadar korumamız altındasınız. Sırplar saldırırsa uçaklarımızla onları bombalarız.’ diyordu. Ama, 6 Temmuz’da dört bir taraftan şehre saldırdılar. BM askerleri tek kurşun bile atmadı. Üstelik kendini savunmak isteyen Boşnaklara engel oldular, az sayıdaki silaha da el koydular.” diyor. Sürekli BM askerlerinin yanında olduğu için hadiselerin içinde yaşayan Hasan Nuhanoviç, Sırpların gelişmiş tank ve toplarına rağmen şehirdeki Boşnakların bir top ve sadece 56 mermileri olduğunu, BM askerlerinin bu topu Sırp askerlerine bildirerek imha etmelerine göz yumduğunu söylüyor.

En büyük katliamın 11-12 Temmuz 1995’te yaşandığını dile getiren Nuhanoviç, dünyanın üç günde 10 bine yakın insanın katledilmesine inanmak istemediğini; fakat Srebrenitsa’da tarihin gördüğü en büyük katliamın yaşandığını hatırlatıyor: “Şehri ele geçiren Sırp askerleri, bir merkezde topladıkları kadın ve erkekleri önce ayırdı. Sonra erkekleri dışarı çıkardılar. Bir kısmını hemen orada öldürdüler bir kısmını da ormana doğru götürdüler. Kadınların otobüs ve kamyonlara doğru koşmasını istediler. Yaşananlar tam anlamıyla trajediydi.” Nuhanoviç, Hollanda askerlerinin olanları izlediğini; hatta bazılarının yardım ettiğini ileri sürüyor: “Boşnakları korumakla sorumlu Hollanda askerleri Sırp Çetniklerden emir alıyordu. Sırpların bir kısmı BM üniforması giymişti. 13 Temmuz’da içinde kardeşimin de olduğu 5 bine yakın Boşnak’ı toplama merkezinden çıkardılar. Merkezin önünde erkekleri öldürdüler. Aynı gün, aynı yerde hem annemi hem kardeşimi kaybettim. Hollanda askerlerinin Boşnaklara yaptığı en büyük kötülük, olup bitenleri gizlemeleriydi. Dünya, burada ne olduğunu uzun süre öğrenemedi.” Hasan Nuhanoviç’e göre, Potaçari’de katliamlar yaşanırken şehirde BM ve Hollanda bayrakları dalgalanıyordu.

10 yıldır her gün ağlıyorum

 Pek çok olayı yaşamasına rağmen Savaş Suçları Mahkemesi’ne tanık olarak çağrılmadığını, kendisini dinleyecek makam bulmakta zorlandığını belirten Hasan Nuhanoviç, “Kitabı 2002’de bitirdim, ama bastıracak yayınevi bulamadım. 1998 ve 2000’de Amerikan Kongresi’nde ifade verip yaşananları anlattım. Ama, Batı dünyası görmek istemediği için bütün anlattıklarım havada kaldı.” diyor. Soykırımını ayrıntılarıyla anlattığı için Sırplardan sürekli “Seni o zaman öldürmeliydik.” şeklinde tehdit aldığını belirten Nuhanoviç, Sırpların Boşnakları öldürürken “Türklerden intikamımızı aldık.” diye konuştuğunu, olaylar sonrasında cesetlerin yerlerinin birkaç kez değiştirildiğini anlatıyor: “Srebrenitsa’nın polis şefi Mane Curiç, BM askerlerinin gözü önünde ölüme gönderilecekleri seçen kişiydi. Savaş bitti ama o Srebrenitsa’nın güvenlik şefi olarak kaldı. Ne ABD ne de AB bu konuda bir şey yaptı. Mladiç’in yeri biliniyorken ABD askerleri gidip almadı.”

“Haberleri izlemek için televizyonu açtığımda on yıldır ardından gözyaşı döktüğüm küçük oğlumu gördüm. Çok zayıflamış, bitkin düşmüştü. Sırp Çetnikleri onları bir arabadan indiriyordu. Önce dördünü kurşuna dizdiler. Sonra oğlumu gördüm. Yanındakini de öldürdükleri zaman geriye döndü. Sanki yardım istiyordu. Oturduğum yerden televizyona doğru koştum ama ikinci adımda bayılmışım. Oğlumu da kurşuna dizmişlerdi.”

Bu ifadeler Nura Alispahiç’e (61) ait. Çocuklarını kaybeden binlerce Boşnak anne gibi aradan geçen yıllar acısını dindirmemiş. Onu diğerlerinden daha fazla etkileyen olay, iki yıl önce DNA testiyle kemikleri bulunan küçük oğlunun katledilişini televizyondan izlemek zorunda kalması. Tuzla kenti yakınlarındaki mülteci kampında kızı Makbule ile yaşayan Nura Alispahiç, haberleri dinlemek için açtığı televizyonda, küçük oğlu Azmir’in öldürülüşüne şahit oldu. Aslında oğlunun şehit edildiğini biliyordu ama görüntülere kadar kabullenmek istememişti: “Binlerce kişi Hollanda askerlerinin bulunduğu fabrikaya sığınmıştık. Fakat, onlar bizi Sırplara teslim etti. Oğlum kuşatmayı yarmak için ormandan çıkış arıyordu. Ona son kez sarıldığım anı unutamıyorum.”

Azmir’in cesedi 1999’da toplu mezarda bulunur, 2003’te de Potaçari’deki şehitliğe defnedilir. Büyük oğlu ise Tuzla bombardımanında şehit olur. Eşi Aliya ise 1993’te şehit olmuştur. Nura Alispahiç, kalp rahatsızlığına iki evladını şehit vermenin verdiği acı eklendiği için ciddi sağlık sorunları yaşıyor, çocuklarının mezarına gidip dua okuyamıyor, mahkemeye tanık olarak çıkamıyor. Hiçbir sosyal güvencesi yok; “Kızım ve torunlarımla birlikte bize 175 Euro veriyorlar. Üç yılda iki kez evimiz değişti. Seneye de bu evden çıkartacaklar. Nereye gideceğimizi bilmiyorum. Bütün dünyanın gözleri önünde katledildik. Yıllardır çile çekiyoruz.”

Nura Alispahiç’in kızı Makbule o dönemde 26 yaşındaymış. Yaşanan hadiseler için “Sırplar her şeyi planlamış. BM askerleri bizi uyuttu. Biz ölüme giderken onlar şakalaşıyordu. Bizi Tuzla’ya götürecek otobüslerin şoförleri bile Sırp’tı. Yolda Çetnikler otobüsü durdurduğunda şoför, seçip istediğinizi alın, diye kapıları açıyordu.” diyor.

Katliama göz yuman Batı dünyasından umudum yok

Katliam mağdurları için çalışan örgütlerin başında Srebrenitsalı Anneler Derneği geliyor. Dayton Anlaşması’ndan sonra 1996’da yakınlarını kaybeden Srebrenitsalı annelerin kurduğu derneğin amacı, Sırpların katlettiği 10 bin 701 Boşnak’ın kimliklerini tespit etmek ve mezarlarını yapmak. Şimdiye kadar yaklaşık 4 bin kişinin kimliği belirlenmiş. Derneğin başkan yardımcısı Kada Hotiç, hâlâ açılmayı bekleyen 30 ayrı toplu mezar olduğunu, son Müslümanın kimliğinin belirlenip mezarı yapılıncaya kadar çalışmalarının süreceğini söylüyor. Uluslararası kuruluşlar ve Bosna’da çalışan çokuluslu güçlerle işbirliği yaptıklarını belirterek, “Bir bilgi merkezi oluşturduk. Yaklaşık 12 bin kişi bize yakınlarının bulunması için dilekçe verdi. Kayıpların kaybolma tarihini, nerede nasıl kaybolduğunu, hayatta kalan yakınlarının irtibat bilgilerini toplayıp kayıplar komisyonuna veriyoruz.” diyor.

Konuşurken zaman zaman gözyaşlarına hakim olamayan Hotiç, kocasını, çocuklarını ve çok sayıda yakın akrabasını 11 Temmuz’da kaybetmiş. Yakın zamanda toplu mezarlarda eşi ve eşinin yakınlarının kemiklerini bulmuş; ama oğlu ve kardeşinden hâlâ haber yok. Savaş Suçları Mahkemesi’nden umutlu olmadığını söylüyor: “Katliama göz yuman Batı dünyası suçluları bulup yargılayacak mı? Hayır. Yaşananlar bütün çıplaklığı ile ortada; ama muhatap bulamıyoruz. Hiçbir Batılı kurum yaşananları katliam olarak kabul etmek istemiyor. 1042 çocuk hâlâ kayıp. 570 kızımız tecavüz edilip öldürüldü. Gözlerimizin önünde erkeklerimizi kurşuna dizdiler. Ortamdan korkup ağlayan küçük bir çocuğu annesinin kucağından alıp öldürdüler. Bunların şahidi binlerce kişi var; ama muhatap alan yok.”

Hayatta tek başına kalmak!

Srebrenitsalı Anneler Derneği çalışanlarının tamamının benzer hikayeleri var. Her anne ortalama 10 dan fazla yakınını kaybetmiş , ardından hiçbir iz bulamamış. Munira Sipahiç’in ailesinden 24 kişi, Necibe Salihoviç’in ailesinden 30 kişi kaybolmuş. Salihoviç ailesinden hiç kimseye ulaşılamamış.

Bugün Sırpların yoğunlukta olduğu bir kent olan Srebrenitsa’ya dönebilen birkaç yüz Boşnak’tan biri Hatice Muhammedoviç. Aynı zamanda Srebrenitsalı Anneler Derneği temsilcisi olan Hatice Hanım, kocası ve çocukları başta olmak üzere kendisinin ve eşinin ailesinden yüzden fazla şehit vermiş. Şimdi hayatta tek başına. Yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarına hakim olamıyor. Eşinin ve oğullarının kuşatmadan çıkmak için ormana dağıldığını ve bunun onları son görüşü olduğunu anlatırken, “On yıldır her gün aynı acıyı yaşıyorum. Onları büyütüp düğünlerini yapmayı hayal ederken şimdi bir mezarları olması için çalışıyorum.” diyor. Hatice Muhammedoviç geçtiğimiz günlerde aldığı bir haberle buruk bir sevinç yaşadı. Çünkü iki oğlunun kemikleri bulunmuştu. DNA testleri sonucu çocuklarına ait olduğu tespit edilebilen kemikler bu yılki törenlerde defnedilecek. Artık başlarında Fatiha okuyabileceği mezarlara sahip olduğu için şükrediyor.

Kezzap dökülen cesetler var

 Binlerce kayıp yakınının gözü aslında yıllardır Amur Marşoviç’in üzerinde. Zira, Bosna Hersek Kayıplar Komisyonu Başkanı olan Marşoviç, bütün mesaisini kayıp kişileri bulmaya harcıyor. Onun verdiği bilgilere göre, savaş sırasında 27 bin 734 kişi kayboldu. Bunların yüzde 92’si Boşnak, yüzde 6’sı Bosna Sırpı ve yüzde 1,7’si Bosna Hırvatlarından. Kayıplar arasında bir de Şaban Hüseyinov adlı bir Makedon Türkü var. Bu kayıpların yüzde 13’ü bayan. Tüm kayıpların yüzde 90’ı sivil. Amur Marşoviç’e göre, bu veriler yapılanın planlı bir imha çalışması olduğunu ortaya koyuyor: “366 toplu mezar tespit ettik. Hepsi de Sırp bölgesinde. Crni mezarlığından 629 kişi çıkardık. Çançari’den 506 kişi... Bugüne kadar tahminen 20 bin kişinin cesedine ulaştık. Tahminen diyorum çünkü bir kişiye ait ceset 30 kilometre çapında üç farklı mezarda çıktı. Üstelik birkaç kez yer değiştiren cesetlere de rastladık. İş makineleriyle parçalanmış kemikler bulduk. Böyle bir caniliği Naziler bile yapmamıştı.”

Yaptıkları çalışmalar sayesinde cesedi bulunan 20 bin kişiden 13 bininin kimliğini tespit ettiklerini, halen 6 bin 500 kişinin de cesetlerinin kimlik tespiti için laboratuvarlarda beklediğini; fakat asıl zorluğu DNA örneği alacak hiçbir yakını kalmayan kişilerin kimlik tespitinde yaşadıklarını söylüyor. Amur Marşoviç’e göre, yaklaşık 4 bin kişinin kimliği asla bilinemeyecek: “İki tür kemikten kimlik belirleyemeyeceğiz. Birincisi Zvornik yakınlarında bulduğumuz bir toplu mezardaki kemikler. Bunlar gömüldükten sonra üzerine kezzap dökülüp eritilmişler. İkincisi ise DNA örneği alacak bir tek ferdi bile kalmayan aileler. Yaşayan hiçbir ferdi kalmayan ailelere ait kemiklerden kimlik tespiti yapamayacağız.”

Bosna’da bulunan büyükelçilere toplu mezarları tek tek gezdirdiğini, çalışmalarını rapor halinde hepsine sunduğunu, yapılanın planlı bir soykırımı olduğunu her platformda anlattığını; fakat Batı dünyasının katliama göz yumduğu gibi gerçeği kabul etmeye de yanaşmadığını söyleyen Marşoviç, “Her gün binlerce insan ‘Acaba oğlum, eşim, babam bulunacak mı?’ diye güne başlıyor. Yaşananlar delilleriyle ortada. Ama kimse katliam ve Srebrenitsa kelimelerini yan yana getirmeye yanaşmıyor. Bizi en çok bu yaralıyor. Tekrar birlikte yaşayacak isek bunun yolu katliamın kabulünden geçer.” diyor. Marşoviç’e göre, Srebrenitsa konusunda bir başka çelişki ise şöyle: “Ermeni katliamı diye Türkiye’yi köşeye sıkıştırıyorlar. Oysa olayı tarihçiler değil parlamentolar tartışıyor. Tamamen siyasi kararlar alınıyor. Oysa Srebrenitsa katliamı on yıl önceydi ve bütün şahitleri daha burada. Srebrenitsa’yı tarihe gömmek ve örtbas etmek istiyorlar.”

Raflarda 6 bin 500 ceset bekliyor

Sırpların vahşice öldürdüğü binlerce Boşnak’ın kimlik tespit çalışmaları ancak ileri DNA teknikleriyle mümkün olabiliyor. Çünkü cesetler bulunmasın diye birkaç farklı mezara parça parça gömüldü. Bosna genelinde kaybolan 25 bin 753 kişi için çalışmalarını sürdüren Uluslararası Kayıplar Komisyonu (International Commissions of Missing Persons) bugüne kadar 7 bin 767 kişinin kimliğini tespit edebildi. 2000 yılından bu yana yapılan çalışmalarda 71 bin kişiden DNA örnekleri aldıklarını, bu verileri mezarlardan çıkan kemiklerin DNA’ları ile karşılaştırdıklarını anlatan ICMP Direktörü Adin H. Jasarogiç, “Komisyon 1996’da kuruldu. Şimdiye kadar Srebrenitsa başta olmak üzere tüm eski Yugoslavya’dan kan örnekleri topladık. Onları, kemiklerden aldığımız örneklerle karşılaştırıyoruz.” diyor.

Birbirine karışmış kemiklerle karşılaşıyoruz

Srebrenitsa ve Tuzla’da birer merkezi bulunan organizasyonun bünyesinde çok geniş bir adli tıp uzmanı kadrosu var. Ülke genelinde bulunan bir tek kemik parçası bile burada detaylı bir değerlendirmeye tabu tutuluyor, binlerce örnekle karşılaştırılıyor. Milyonlarca kemik parçası tek tek barkodlanıyor ve her bir cesede ait bütün kemikler tamamlanıncaya kadar depolarda tutuluyor. Çok titiz bir çalışma yürüttüklerini anlatan Jasarogiç, “Ülke geneline yayılmış sahra ekiplerimiz verileri toplayıp merkeze yolluyor. Fakat DNA örneği alacak bir tek aile bireyi bile bulamadığımız binlerce vaka var. Boşnakların dağıldığı Avrupa ülkelerinde de DNA örnekleri topladık. Ama, hiçbir DNA örneğine ulaşamadığımız çok sayıda vaka var. Ailelerin çok dağılması da bir başka önemli faktör. Dosyalarını kapatamadığımız için de araziden yeni kemikler getiremiyoruz, yeni mezarlar açılamıyor.” diyor.

Proje koordinatörü Zlatan Şabanoviç ise depolarında halen 6 bin cesede ait kemik örneklerinin olduğunu hatırlatarak, “İşimiz hiç kolay değil. Çünkü cesetler paramparça olmuş. Bazen tek cesede ait kemikleri birden fazla bölgeden topluyoruz. Birbirine karışmış kemiklerle karşılaşıyoruz. Bu da katliamın delili.” diyor.

Dönülemeyen evler

Savaşın üzerinden neredeyse on yıl geçti. Yerlerinden ayrılan yüz binlerce mülteci Bosna için hâlâ ciddi bir sorun. Dönüşün neredeyse yok denecek kadar az olduğu bölge ise Srebrenitsa. Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bölgede dönüşler ciddi oranlarda sağlansa da Srebrenitsa gibi sıkıntılı şehirlerde dönüşler çok az. Şehir merkezine bugüne kadar 600 kadar Boşnak dönebilmiş, köylere ise 1300 civarında kişi... Bosna genelinde mültecilerin geri dönüşleriyle ilgili en yetkili kurum BM Mülteciler Yüksek Komiserliği. Komiser Semih Bülbül’ün verdiği bilgiye göre, 1992’den itibaren yaklaşık 2 milyon insan yerinden oldu. Bu insanların geri dönüşleri ancak 1996’da başladı. Bugün, 450 bini yurtdışından olmak üzere 1 milyon kişinin evlerine döndüğünü belirten Bülbül, geri dönüşlerin önünde ciddi engeller olduğunu söylüyor: “En büyük engel döndüklerinde oturacak bir evlerinin olmaması. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği dönmek isteyenler için mali destek sağlıyor. Çok yaşlı ve kendi kendine bakamayacak durumda olanların olanların evleri restore ediliyor ve bunlara iş kurmaları için bir miktar yardımda bulunuluyor. Şu anda 6 tane Srebrenitsa’da, 12 tane de Bratunats’ta ev inşa ediyoruz.”

Uluslararası camianın Bosna’da sorunların çözümü için geri dönüşlerin bir an önce bitirilmesi gerektiğine inandığını; bu sebeble Avrupa Kalkınma Bankası’nın mültecilerin konut sorununun çözümü için 8 milyon Euro ayırdığını anlatan Semih Bülbül, 2006 sonuna kadar eski evlerine dönmek isteyenlerin yerleştirilmesinin planlandığını söylüyor.

Srebrenitsa’yı yeniden inşa edeceğiz

Bosna Hersek’in Sırp bölgesinde yer alan Srebrenitsa aslında oldukça küçük bir kasaba. Savaş başlamadan önce 36 bin kişi yaşıyordu ve nüfusun 20 bini Boşnaklardan, 8 bini Sırplardan, geri kalanlarsa Hırvatlar ve diğer etnik gruplardan oluşuyordu. Savaşın başlamasıyla civar köylerdeki Boşnaklar da Sreprenitsa’ya sığındı ve nüfus 50 bini aştı. 11-16 temmuz 1995 tarihinde meydana gelen olaylarda 8 bin Srebrenitsalı hayatını kaybetti. Korunmuş bölge olarak kabul edilen civar bölgelerde ise yaklaşık 5 bin kişi hayatını kaybetti.

10 bini aşkın insanı birkaç günde kaybeden Srebrenitsa bugünlerde yaralarını sarmaya çalışıyor. Şehrin Boşnak Belediye Başkanı Abdurrahman Malkiç, katliamın üzerinden on yıl geçmesine rağmen Boşnakların dönemediğini, bugün şehrin nüfus dengesinin Sırpların lehine değiştiğini söylüyor: “2000’den bu yana sadece 3 bin Boşnak şehre dönebildi. Şu anda şehirde 10 bin kişi yaşıyor ve 6 bini Sırp. Müslümanlar dönemiyor çünkü ne evleri, ne işleri, ne de aileleri kaldı. Belediyenin bütün evleri yapmaya yetecek kadar imkanı yok. Bu yüzden dış destek şart.” Güvenlik sağlansa da katliam yüzünden Boşnakların artık Sırplara sırtını dönemeyeceğini belirterek, “Burada tarihte eşi benzeri olmayan bir katliam yaşandı. Eskisi gibi olması mümkün değil. Ben 5 ay esir kampında kaldım, bunun bir ayı hücre cezasında geçti. Çekmediğim işkence yok. Ama biz buradan giden bütün Boşnakları geriye getirmek istiyoruz.” diyor. Sırp tehdidinin sürdüğünü, şimdiye kadar ciddi olay olmasa da bunun Sırpların uslandığı anlamına gelmediğini dile getiriyor.

1992-1995 arasında inanılmaz bir vandalizme sahne olan, çoluk çocuk binlerce insanın öldürüldüğü Bosna’da yaralar henüz sarılmış değil. Aradan geçen 10 yılda başarı sağlanmış çok fazla konu yok. Adeta sorunların üzeri örtülmüş. Her gün “Acaba bugün bir haber alır mıyım?” diyen binlerce Boşnak anne ise gözyaşlarını içine akıtmaya devam ediyor. Binlerce insanın öldürülmesi emrini veren Mladiç ve Karadziç ise hâlâ serbest.

SEVLiYA FEYZiÇ: ALLAH’TAN TEK DiLEĞiM BiR ARADA ÖLEBiLMEKTi

 Katliamda eşini kaybeden, dört çocuğu ile günlerce süren bir yolculuktan sonra Tuzla’ya Selviya Feyziç’in Srebrenitsa Günlüğü:

“3 Mart 1992’de Sırplar ültimatom yayınlamıştı silahlarınızı bırakın diye. Ailecek Bayramoviç köyüne gittik. Ertesi gün Arkan’ın Çetnikleri geldi. Bütün köy halkı ormana çekildik. 3 Mayıs’a kadar orada yaşadık. Boşnak direnişçilerin mücadelesi başarılı oldu ve Bratunats köyüne geri döndük. Halk da Srebrenitsa’ya döndü. Fakat şehir sürekli bombalanıyordu. 1992 yazında büyük bir açlık başlamıştı. Otları kaynatıp yiyorduk. Açlıktan çok sayıda bebek hayatını kaybetmişti. Su ve elektrikler kesikti. Ocak 1993’te nadiren yardımlar gelmeye başladı. O da haftalık yarım kilo un bir paket süttü. Bu esnada civar kasabalar Sırpların eline geçti. Halk Srebrenitsa’ya akın etti. Aylardan temmuzdu. Top sahasının yanına bomba düştü ve 50 kişi öldü. 1994 başında tekrar yardımlar başladı. Fakat Sırplar yardım konvoylarına el koyuyordu. Olanlara BM askerleri seyirci kalmıştı. Sırplar kenar mahallelere kadar gelmişti. Hatta Akif isimli bir Müslüman genci öldürüp kafasıyla top oynadılar. 25 kişiyi öldürüp cesetlerine işkence ettiler aynı yerde. Her geçen gün şartlar zorlaştı. Köylerle irtibatımız kesilmişti. Daha sonra Bratunats köyündeki tüm erkeklerin öldürüldüğünü duyduk. Babam ve eşim tarafından 60’a yakın akrabam bu saldırılarda öldürüldü. 1995’in altıncı ayına geldiğimizde Sırplar artık iyice azmıştı. Solutuşa köyüne girdiler. Çember giderek daralıyordu. 6 Temmuz sabahı büyük gürültülerle uyandık. Tanklar sokaklardaydı. Srebrenitsa’da panik başlamıştı. Civar köylerden dumanlar yükseliyor, sokaklarda insanlar öldürülüyordu. 10 Temmuz’a geldiğimizde kocam ‘Artık ayrılıyoruz.’ diyerek benimle ve çocuklarla vedalaştı. Sabah erken Tuzla yoluna çıkıyorsunuz demişti. Sabah erkenden bütün halk BM askerlerinin bulunduğu fabrikaya doğru gittik. Yanımda kızım Elvisa, oğullarım Elvis, Roma ve 14 aylık kızım Adisa vardı. Fabrikada ve civarında 15 bin kişi olmuştuk. BM askerleri vardı ama hiçbir şey yapmadılar. Genç kızlara tecavüz etmeye başladılar, bazı erkekleri fabrika önünde kurşuna diziyorlardı. Allah’tan tek dileğim bir arada ölmekti. Sırp komutan Mladiç geldi ve hiçbir şey olmayacak dedi. Fakat inanmıyorduk çünkü erkekler öldürülüyor, kızlara tecavüz ediliyordu. 12 Temmuz sabahı onlarca kamyon ve otobüs geldi. Erkekleri alıkoydular. Sırp ve BM askerleri koridor oluşturmuştu otobüs yolunda. Sırp askerleri arasında Zlatan ve Cvetin isimli iki komşumu gördüm. Bize küfrederek tekmeler savuruyordu. Bir otobüsün koridorunda zorlukla yer buldum. Çocuklarım ağlıyordu. Sımsıkı ellerini tuttum. Sırpların taşladığı otobüs Bratunats’a doğru yola çıktı. Yol boyunca otobüsleri durduran Çetnikler bazı erkekleri indirip kurşuna diziyordu. Bizim arabayı kullanan komşumuz Milan Miçiç adlı şoför kapıyı açıp, ‘Benim için de öldürün.” diye bağırdı. Sırplar genç kızları da arabalardan indiriyordu. Teyzemin kızı da aynı arabadaydı ve onu da indirip tecavüz ettiler.”

ELViSA LOKMAN: BABAMA SARILAMADAN AYRILDIĞIM iÇiN KENDiMi AFFETMEYECEĞiM

Savaş başladığı zaman çocukluğum kesildi. En çok ihtiyacım olduğunda babam yanımda yoktu. Bodrumlar, tank sesleri, patlamalar vardı çocukluğumda. Ben cılız olduğum için su bulmaya gidiyordum. Hiç unutmayacağım ise Sırpların Akif abiyi öldürüp kafasıyla top oynamalarıydı. Srebrenitsa koruma altına alınınca çocukluğuma devam edeceğimi sanıyordum. Babamın ölümüyle yıkılmıştım. Babamı son gördüğümde sarılıp onu öpmediğim için kendimi asla affetmeyeceğim. Onu son kez gördüğüme inanmak istememiştim. Ama onu bir daha hiç göremedim. Kamplar, sefalet, oradan oraya sürüklendik. Bugün hâlâ karanlıktan korkuyorum, evde en küçük bir gürültüde çığlıkla uyanıyorum.


*11 Temmuz 2011 Srebrenitsa Soykırımının 16. yıldönümüdür.
 www.srebrenitsa.com dan alınmıştır.